Geleneksel sanat, tarihin ve kültürün zenginliğini bugüne çığ gibi büyüterek taşıyan; bugünden geleceğe aynı istikamette götürecek olan değerimizdi. Yüzyıllar boyu insanların hüznü, sevinci, başkaldırıyı topyekûn yaşadığı imkândı geleneksel sanat.
Bugün ülkemizde belediyeler aracılığıyla geleneksel sanatın bize göre adeta cesedi dolaştırılıyor. Her şeyden önce belediye kursları ile yapılan çoğu şeyin bir sanat olduğu gönül rahatlığıyla söylenebilir mi? Örneğin olduğundan başka lanse edilen ebru bir sanat değildir. Ebru, en nihayetinde mücellittin ihtiyaç duyduğu bir süsleme biçimdir. Elbette bu haliyle bile ebru değerli bir çalışmadır.
Daha önemlisi geleneksel el sanatı denilen bu zanaat kalemlerinin gelenekle bir ilgisi yoktur. Zanaat teknik, ustalık ve atölye unsuruyla gelişir. Asırlar içinde bu zanaat kalemleri geliştirilen teknik, devamlılık sağlayan usta ve kapanmayan atölyeler ile zanaat gelişir. Bizim bu hususta gelişmemiz zirveyi görmüş, hatta bazı kalemlerde bitmiştir.
Velhasıl her ne kadar geleneksel el sanatı olarak adlandırsak da sanat ifade etmeyen unsurlar usta-çırak ilişkisiyle gelişir. Halka dayalı sanatın hamisi olması gereken devlettir. Ancak çağımızda kültüre olabildiğine neoliberal bir hegemonya ile bakıldığından geleneksel el sanatları ölmüştür. Usta-çırak ilişkisinin mevcut sistemde yeri olmadığından biz bu el sanatlarının dirildiğini dahi söyleyemeyiz. Ortada gördüğümüz çoğu şey geleneksel sanatın cesedinden ibarettir. Belediye kurslarıyla ev hanımlarına ve erişkin insanlara el sanatı öğretip geleneği yaşattığını söyleyerek ancak kendimizi kandırırız. Belediyeci kafasıyla maalesef bazı şeyler bu kadar oluyor diyerek sadede gelelim.
Karagöz maalesef artık en kötü haliyle karikatürize edilerek oynatılıyor. Geleneksel ifadesi her alanda olduğu gibi gölge oyununda da sadece şekil olarak kendini gösteriyor. Yaşatılamamış şey ölüdür. Yaşıyormuş gibi sergilemek ise geleneksel sanatın cesedine kaybettiği ruhunu geri kazandırmaz.
Her şeyden önce Karagöz muhaliftir. Protokole karagöz oynatılmaz. Karagözün protokolü olmaz. Gölge oyununda perde er meydanıdır, protokol susar, Karagöz konuşur. Kurumların törenlerde Karagöz ve Hacivat kostümlü adamları sahneye çıkartıp türlü çirkinlikleri gelenek adı altında bize izletmelerinden usandık. Karagözün bir diğer özelliği günceldir. Yalnız politik ve tarihsel olarak değil doğaçlamanın bir parçası olarak oyun sırasında bile güncellenmektedir. Tabi ustalık da burada ölçülmektedir. Hapşırana çok yaşa diyen bir Karagöz gerçek Karagözdür. Gölge oyununda sinkaftan kaçılmaz.
Geçtiğimiz hafta bir davetle gittiğim gölge oyunu, iyimserliğimi geri kazanmama sebep oldu.
İzlediğimiz oyun perdenin dışına taşıp duvardan tavana kadar izleyiciyi sürükleyecek ölçüde canlıydı. İklim değişikliğinden işsizliğe, Filistin’den kanal İstanbul’a kadar güncel siyasetin ustalıkla perdeye yansımasını gördük. Basmakalıp tepkiler yerine gerçekten incelikli bir muhalefet nasıl olur ustasından gördük.
Geleneksel gölge oyununda artık klasik hale gelmiş hikâyeler vardır. Bin bir ön yargı ve kaygısıyla perdenin önüne geçmiştim. Venedikli Tacir Karagöz’e kim bilir nasıl uyarlamışlar diye düşündüğümü de itiraf etmeliyim. Ancak geleneksel olma özelliğini hiç ama hiç kaybetmeden bir uyarlama nasıl yapılır bunu tecrübe ettik.
Geleneksel gölge oyunumuzu gerçekten yaşatan hayali Mehmet Ali Dönmez’e, oyunu yeniden yazan ve yöneten Murat Karahüseyinoğlu’na ve yardak Berra Su Karaca’ya ne kadar teşekkür etsek azdır. Son olarak davetiyle iyimserliğimi geri kazanmama vesile olan Göksu İnayet’e teşekkürler.