Tecrübe insan yaşamında daha önce yaşanmış belli bir konuda zamanla elde edilmiş bilgi birikimidir. İnsan hayatında aynı olaylarla bir çok kez karşılaşır daha önce edindiği tecrübelerden dolayı bu olayları bertaraf eder. Tecrübe öncelikle ailede paylaşılır, daha sonra toplumda gelişerek bu bilgi ve birikim yeni nesle aktarılır.
Kurumlarda da tecrübe paylaşımı önemli bir yer tutmatadır. Yeni gelen memurlar kurumlarındaki tecrübeli amir ve memurlardan kurumun işleyişiyle ilgili yol ve yöntemleri öğrenirler. İnsan hayatında tecrübe bilgiyle kazanılır. Tecrübe her meslek grubunda önemli bir yer tutar.
Her meslek ayrı bir tecrübe gerektirir. Örnek olarak bir genel cerrahın ilk ameliyatı ile on yıl, yirmi yıl, otuz yıl sonraki yaptığı ameliyatlar arasında elbetteki fark vardır. Yıllar içerisinde edinilen bilgi ve tecrübeler onu mesleğinde daha tecrübeli bir konuma getirecektir. İnsanın hayatta kazandığı bu tecrübeler aslında insan için bir hazinedir. Çünkü tecrübe parayla satın alınamaz, yaşanılarak kazanılır.
Afetlerde tecrübe paylaşımı önemli konulardan bir tanesidir. Daha önce yaşanmış afetlerde görev alanların edindiği bu tecrübeler, hem kendilerinin mesleki açıdan gelişmesine hem de bundan sonraki karşılaştıkları olaylarda daha sağlıklı karar verebilmesine imkân sağlayacaktır.
Tecrübe konusuyla ilgili İmam Gazali de şöyle der: "Kim tecrübelerden ders alır, tecrübeler kendini olgunlaştırırsa, ona akıllı, kim tecrübelerden bir şey anlamazsa ona da cahil veya ahmak denir!" diyor. İbn-i Sina da “Tecrübe, ilimden üstündür.” demektedir. İnsanın bilgilimi olması gerekli yoksa tecrübelimi olması arasında karşılaştırma yapanlar olmuştur. Ancak insanoğlu için tecrübe ve bilgi, birbirini tamamlayan ve birbirinden ayrılması mümkün olmayan konulardır.
Günümüzde gençler, çok kısa zamanda bilgiye kolay ulaşabiliyorlar. Gençler belki çok okumuş olabiliyorlar, okumaları ile birlikte gençlerin çok bilgili olmaları normal bir durumdur. Ancak insan için tecrübe denen olay yaşanmadan, yıllarını harcamadan kolaylıkla elde edilecek bir şey değildir.
İşte buradan hareketle; Ülkemizin yaşadığı afetlerde görev alan çalışanların edindiği tecrübeler sadece kendilerinde kalmaktadır. Kurumsal olarak her afet bölgesinde görev yapanların afetlerde karşılaştıkları olaylar ve tecrübelerini bir rapor halinde çalıştıkları idareye sunmalaları kurumsal hafızayı güçlendirecektir. 12 Kasım Düzce depreminde bir çok olayla karşılaştım. Düzce şehir merkezindeki çadırkentteki afetzedelere Sabancı Üniversitesi öğrencilerinin yapmış olduğu bir ankette; afetzedelerin büyük bir çoğunluğunun ayak parmaklarının neden kesildiğini sorduklarında? afetzedelerin verdikleri cevap depremin durmasıyla birlikte, bir an önce dışarı çıkmak istediklerini, ancak ayaklarında herhanbi bir kapalı terlik veya ayakabı olmadığı için ayak parmaklarının kesildiğini söylemişlerdi. Eğer ayaklarında ayakkabı veya kapalı terlik olsaydı belki ayak parmakları kesilmeyecekti.
Anlattığım bu olay afetlerde görev alan çalışanların bu tecrübe ve bilgi birikimlerinin halkımızın karşılaşacağı başka yerlerdeki, deprem afetinde aynı hataya düşmemeleri için sadece bir örnek.
Bu nedenle ülkemizde geçmişte yaşanan afet tecrübeleri, afet eğitimlerinde anlatılarak halkın aynı hataları tekrar etmemeleri yönünde katkı sağlayacaktır.
Afet bölgelerinde görev alan kamu kurum ve kuruluşları çalışanlarının afetin başlangıcından itibaren afet bölgesinde yapmış oldukları çalışmaları, afet sonrasında bir rapora bağlamaları ve bu raporların AFAD’ın koordinasyonunda ‘’Afetlerde yerelden, merkeze tecrübe paylaşımı’’ adı altında bir çalıştay düzenlenerek bundan sonraki afetlerde görev alanlara, bu tecrübelerin aktarılması, daha sonra yaşanacak afetlerde çalışanlara yol gösterecektir.
Afetsiz günler dileğiyle, katma değeri yüksek bir hafta diliyorum.