Günümüzde yaşadığımız afetlere baktığımızda afetlerin etkilerinin hızla arttığını ve ülkeler için büyük ekonomik kayıplara neden olduğunu görmekteyiz. Bu afetlerin ülkemiz için en çok zarar vereni ise depremlerdir. Afet bizim kültürümüzde bir kader algısı olarak bilinmektedir.
Ne yapalım bu bizim kaderimizmiş gibi söylemleri her afetten sonra sıklıkla duymuşuzdur. Yaşadığımız bir afeti sorguladığımız da! bu neden oldu? neden başka birini değil de beni buldu? neden başka bir yerde değilde bizim burada? oldu gibi soruları gittiğim deprem bölgelerinde sıklıkla duydum. Tabii bir olayın afete dönüşüp dönüşmemesi insanın o olaya karşı aldığı, ya da almadığı tedbire göre değişmektedir.
Deprem, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın ya da diğer afetlerin gerekçelerini araştırdığımızda, neden bu durum ortaya çıkıyor diye bir irdeleme yaptığımızda fail olarak karşımıza çoğunlukla insan çıkıyor. Afetlerde İnsan faktörü tam da burada devreye giriyor yani, bir başka açıdan da bir düşünme daha gerçekleştirdiğimizde konu daha da iyi anlaşılacaktır.
Mesela kıyamet deyince aklımıza ne geliyor?
Dünyanın sonu geliyor değil mi?
Yani kainatın sona ermesi geliyor.
Peki bu kıyamete insanın müdahale etme imkanı var mı? Elbetteki Yok.
Kıyametin zamanını, vaktini biliyor muyuz? Bilmiyoruz.
Kıyametin vaktini belirleyecek olan yani o kozmik kıyametin ne zaman sona ereceğini belirleyecek olan kim?
Bu kainata verdiği sürenin bitişini başlatacak olan kim?
Tabi ki Allah.
Dolayısıyla şu sonuca rahatlıkla varabiliriz. Acaba bu kıyametin dışında biz farklı kıyamet türlerinden de bahsedebilir miyiz?
Bu soru bizim için çok kıymetli aslında. 11. Asrın Kur’an tefsircisi Ragıb-ı İsfahani'ye göre evet bahsedebiliriz. O iki kıyamet türünden daha bahsediyor. Yani kozmik kıyametin yanına ek olarak iki kıyamet türünden daha bahsediyor.
Bunlardan bir tanesi onun orta kıyamet diye adlandırdığı kıyamet. Diğeri ise küçük kıyamet ya da insanın kıyameti dediği kıyamet. Peki bunlarla ne demek istiyor İsfahani? Orta kıyameti milletlerin çöküşü olarak ele alıyor.
Küçük ya da ferdi kıyameti ise insan hayatının sonu olarak, yani kişinin ölümü olarak adlandırıyor.
Peki, bu alanlara (insana bahşedilen yaşam süresi) insanın müdahale etme imkânı var mı?
Evet tabi ki var. Tam da bu alanlar aslında insanın sorumluluğunda olan alanlardır. Çünkü insan yaradanın ona bahşettiği süre içerisinde yaşam koşullarını düzenlemeye ve kendi konforunu artırmaya yönelik çalışmanın içerisinde bir mücadele vermektedir.
Afetlere Kuran açısından baktığımızda, Kuran ayetlerindeki bela, musibet gibi kelimeler afet anlamında kullanılmaktadır.
Aniden veya yavaş yavaş gelişen afetlerin bir kısmı doğa kaynaklı iken diğer bir kısmı da insandan kaynaklanan afetlerdir. Afetler ile ilgili gerekli tedbirler alınmadığı takdirde, ölüm, sakatlık ve ekonomik sonuçlar doğururlar, dolayısıyla bu kayıplar büyük felaketlere dönüşebilmektedir.
Yüce Allah Rum Suresi 41. Ayetinde ‘’İnsanların kendi elleriyle yapıp ettikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu; böylece Allah dönüş yapsınlar diye işlediklerinin bir kısmını onlara tattırıyor.’’ buyurmaktadır.
İşte tam da burada insandan kaynaklanan, iklim değişikliği, orman yangınları, plansız kentleşme, menfaate dayalı imar planlamaları, vahşice tarımsal sulamalar ve daha nice insan kaynaklı yaklaşımlar; toplumları, ülkeleri veya bir bütün olarak tüm dünyayı tehdit eden afetlere neden olabilmektedir.
İnsanın dünya hayatıyla ilgili Hz. Peygamberin söylediği şu hadis anlamlıdır. “İşlerin en hayırlısı, orta halli olanıdır. “Orta yolu tutun ki, kurtuluşa eresiniz.” “Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için çalış, yarın ölecek gibi de ahiret için çalış” buyurmaktadır. Bu hadis insanı bir denge unsuru olarak görmektedir.
Bu vurguları neden yapıyorum? Afetlerin etkilerine karşı önlem almadan, insanın başına gelen onca afetten sonra, olan afetleri Allah’a havale etmek kabul edilebilir bir şey değildir. Peki yapılması gereken ne? Allah insana akıl ve irade vermiş, insan aklını kullanarak bu afetlere karşı alacağı önlemlerle afetlerin etkilerini azaltabilir.
Dolayısıyla afetlere karşı önlem almak, insanın asli görevidir. Dünyada bunun örnekleri var. İşte Japonya örneği 8 büyüklüğünde deprem oluyor adamlar tedbir aldıkları için can kaybı yaşanmıyor. Ülkemizde ise 6 Şubat 2023 depreminde binalarımız için zamanında gerekli tedbirler alınmadığı için 53.000’nin üzerinde insanımızı kaybettik.
Afet yaşadığımız olayları, başka yerlerde yaşayan insanlar hiçbir acı duymazken, hiçbir kötü sonuçla karşılaşmazken, eğer biz bugün kötü sonuçlarla karşılaşıyorsak, örneğin iklim değişikliğiyle ilgili dünyayı saran bir durumdan bahsediyorsak, demek ki burada insan faktörünü devrede tutmak, bunun sebeplerini araştırmak bunu tespit ettikten, sonra buna ilişkin tedbirler geliştirmek gerekiyor.
Tabii insanın dünyayı imarla ıslah etmek gibi bir görevi var, doğayı korumak, ekolojik dengenin bozulmasına, mani olma görevi var insanın. Her şeyden önce, dünyada bir ahenk ve ölçü var, bu ölçüye göre her şey hareket ediyor ve bu ölçüyü bozmaya yönelik hareketler, (iklim değişikliği vb.) insan tarafından yapılmakta ve bunun sonucuda yine insanı bulmaktadır. Çünkü her gün güneş doğuyor ve batıyor, günler geçiyor, mevsimler değişiyor. Bu döngü milyonlarca yıldır böyleydi. Biz ne zaman ölçüye riayet etmemeye başladık, ne zaman ölçüyü kaçırdık, işte o zaman bu afetlerin etkileri hızla artmaya ve insanlık için birer tehdit haline gelmeye başladı.
Afetlerin etkilerine karşı bu açıdan baktığımızda insanın afetler karşısında önlem almayarak kaderci bir yaklaşımla veya radikal bir ifadeyle işin müsebbibi sanki Allah’mış gibi yorumlar aslında, Allah'a açık bir iftiradır. Çünkü faili olmayan bir durumla, Allah'ı ilişkilendirmek bir iftira sonucunu getirir. Burada failin insan olduğunu unutmamak gerekir.
Hayırlı bir hafta diliyorum.