Sevgili okurlarım, bugün sizlerle niyet ve nasip üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Niyet kelimesi sözlükte ‘’Bir şeyi yapmayı önceden kurma, zihinde tasarlama, yapmayı aklına koyma, yapmaya karar verme’’ anlamına gelir. Nasip kelimesi ise, insanın elde edebildiği, birinin, önceden alnına yazılmış olduğuna inanılan pay veya payına düşen anlamında kullanılan bir kelimedir. Dini açıdan ise¸ Allah’ın bir kimse için önceden belirlediği mutluluk payı anlamında bir terim olarak kullanılmaktadır.
İnsan, niyet ile nasip arasında yaşar. Hayatın dengesi bu iki kelimenin arasına gizlenmiştir. Niyet, bir insanın iç dünyasındaki yönünü belirler; nasip ise kaderin önüne koyduğu yol haritasıdır. Biri insana aittir, diğeri ise Allah’a. Ancak ne ilginçtir ki, niyet bozuldu mu, nasip te eksilir. Çünkü niyet, nasibin kapısını aralayan anahtardır.
Kısacası niyet insanın bir işe başlarken kalbinden geçirdiği düşüncedir. İşte bu düşünce ne kadar temiz ne kadar samimi olursa; insanın çıktığı bu yol da o kadar bereketli olur. Niyetini doğru tutan insan, yolda karşısına çıkan engelleri birer ders olarak görür. Fakat niyetinde bir bulanıklık belirirse, en kolay iş bile o insana yük olur, açılacak kapılar bile kapanır. Çünkü insanın kalbindeki bu tutarsızlık, dış dünyada yankısını bulur.
Bazen insanlar bir iş ile ilgili konuşurken ne yapalım “nasibim yokmuş” der geçer. Oysa çoğu zaman mesele nasipte değil, insanın niyetindedir. Çünkü nasip, doğru niyetle yola çıkanın ödülüdür. Niyetini aldığı bir işi bozan, aslında kendi nasibini elinin tersiyle itmektedir. Kalp kirlenince, kader bile insana dar gelir.
Hz. İbrahim’in eşi Hacer’in hikâyesi, insanlığın niyet ile nasip arasındaki yolculuğuna en güzel örneklerden biridir. Hz. İbrahim, Allah’ın emriyle eşi Hacer’i ve henüz bebek olan oğlu İsmail’i bugünkü Mekke vadisine bırakmıştı. O zamanlar orası çorak bir çöldü ne bir ağaç ne de bir su kaynağı vardı. Hacer, çaresizlik içinde Hz. İbrahim’e seslendi:
“Bizi burada kime bırakıyorsun Ey İbrahim?”
Hz. İbrahim sessiz kaldı.
Hacer, derin bir sezgiyle sordu: “Bu, Allah’ın emri mi?”
Hz. İbrahim “Evet.” dediğinde, Hacer’in cevabı tarihe kazındı:
“Öyleyse Allah bizi zayi etmez.”
İşte bu söz, niyetin samimiyetini gösteriyordu. Hacer’in niyeti; güvenmekti, sabretmekti, teslim olmaktı.
O, çaresizlik içinde Safa ile Merve tepeleri arasında yedi kez koşarken aslında suyu değil, Allah’ın rahmetini arıyordu.
Ve işte o anda, niyet nasibe dönüştü.
Daha bebek olan İsmail’in ayaklarının altından bir su kaynağı fışkırdı: Zemzem.
Zemzem sadece bir su değildi; temiz bir niyetin, sarsılmaz bir inancın ve samimi bir teslimiyetin ödülüydü.
Bugün milyonlarca insan Hac ’da Safa ile Merve arasında koşarken aslında Hacer’in niyetini hatırlar; o saf yüreği, o sonsuz güveni anımsar.
Bu hikâye, bize şunu öğretir:
Temiz niyetle atılan her adım, bir ömürlük nasibe dönüşebilir.
Hacer suyu bulmadı; su Hacer’in niyetine geldi.
Hepsi kalpten, hiçbir çıkar gözetmeden, iyilik niyetiyle adım atılır ve sonunda o samimiyet, bir şekilde nasibe dönüşür.
Hayatın içinde de böyle değil midir? Bir iş kurarsın, niyetin “fayda sağlamaksa bereket gelir; ama sadece “kâr etmekse, bir yerde tıkanır.
Bir öğrenci, “diploma almak” için değil de “öğrenmek” için çabaladığında bilgisi nasip olur.
Bir dost, “menfaat için” değil de “gönülden” yaklaşırsa dostluğu kalıcı olur.
Çünkü niyet safsa, nasip zaten yolunu bulur.
Belki de insanın en büyük sınavı budur: Kalbini bozmadan kötü düşüncelerle kirletmeden yürüyebilmek. Çünkü niyet kalbin pusulasıdır; eğer bu yön şaşarsa, varılacak yer de değişir.
Niyetin bozulduğu yerde, en güzel nasip bile elden kayar gider.
Ama niyetini doğru tutan insan, kaybettiklerinde bile kazanan olur. Çünkü o bilir ki; bazen nasip, sahip olmak değil, vazgeçebilmekte gizlidir.
Niyetini koru, nasibin sana yetişir. Ne kadar hesap yaparsanız yapın hesapta olan değil nasipte olan gelir başınıza.
Unutma, nasip bazen gecikir ama hiçbir zaman yanlış kapıya uğramaz.
Zira Allah, herkesin niyetine göre verir; kalbi temiz olana, nasibi gecikse de eksik etmez. Hayırlı ve huzurlu bir hafta diliyorum.