Modern hayat insanı her alanda esir almış durumda, bu durum bireyin geleneksel yaşam ile modern yaşam arasında bir tercih yapmasına sevk etmektedir. Bu modernite çıkmazında birey yalnızlaşarak adeta bir kimlik bunalımı yaşamaktadır.
Hayatımızı bir o kadar kolaylaştıran hızına yetişemediğimiz teknoloji, günümüzde yeni bir insan modeli yaratmak istemektedir. İnsana ya bendensin ya da karşımdansın diye bir dayatma aşamasındadır.
Modern insanın, içine düştüğü bu kimlik bunalımının arkasında, kentleşme, sanayileşme ve dijitalleşmeyle beraber ahlak, kültür ve medeniyetin ihmal edilmesi yatmaktadır. Bir toplumda geleneksel kültür, medeniyet ve ahlak eğer ihmal edilirse, birey bu duygulardan yoksun bırakacaktır. Kentleşme, sanayileşme, dijitalleşme süreçleri, insanın kendine yabancılaşması ve kimlik bunalımı denen, bir krize sürüklenmesini kaçınılmaz kılacaktır. Modern hayat hızlı bir şekilde akmaktadır.
Haz, hız ve maddenin ön plana çıktığı günümüzde insanımız ahlaki değer yargılarından hızla uzaklaşmaktadır. Ahlak kültürü için toplumda yazılı ahlak kurallarının bulunması da zaruri değildir. Ahlak insanın doğuştan sahip olduğu ya da sonradan kazandığı bir takım davranış şekilleri, huylar, tavırlardır. Ahlak kültürü, oluşturulmaz, zaman içinde kendiliğinden oluşur. Eğer bu kültür oluşturulmazsa işte o zaman insan tamamen yalnızlaşır ve kendisine göre bir çıkış yolu arar ve onu da genellikle madde bağımlılığında bulur, sonuçta bunalım girdabına girerek intihar vakaları ile karşı karşıya kalır. Bunun son örneklerini sosyal medyada milyonlarca takipçisi olan sosyal medya fenomenlerinin intihar vakalarında görmekteyiz.
Ülkemizin geleceğini inşa edecek olan gençlerimiz, bizim kültür ve medeniyetimize yabancılaşmış durumdadır. Eğer gençlerimiz ahlaktan yoksun yetiştirilirse, bunların her biri bir kimlik bunalımı yaşayacak, bunun sonucunda da popüler kültürün kurbanı olacaktır.
Türk toplumu olarak bu gidişata bir dur demenin vakti geldi de geçiyor bile. O halde ne yapıp edip gençlerimizi bu popüler kültürün etkisinden kurtarmak için, bizim Anadolu irfanıyla yoğrulmuş kadim kültür ve medeniyetimizle, yeniden tanıştırmak buluşturmak doğru bir yol olacaktır.
Geçmişe dönüp şöyle bir baktığımızda batılılaşma sürecinin son 200 yıldır ülkemizde; batı hayranlığının, getirdiği süreç ortada, batı kültüründen kim ne kazanmış ki biz kazanalım. Aslında gerçeği söylemek gerekirse, batı kültür ve medeniyeti Türk toplumuna çok bedeller ödetmiştir. Şimdi gelinen bu noktada gençlerimiz batı kapitalizminin ürettiği değer yargılarından yoksun olan bu popüler kültürün etkisinde nasıl mutlu olacak tartışılacak bir konudur.
Üstat Cemil Meriç, Türkiye'nin 200 yıllık modernleşme serüveninin kaçınılmaz çelişkisini, bu ülke adlı kitabında şöyle anlatıyor; "Batının sömürgesi olmamak için batılılaşmak" olarak tanımlıyor. Batılılaşmak, ama nasıl? Yüzyıllardan beri didinmesine rağmen, batılı olmayı becerememiş bir ülke. Hafızasını ve geçmişini kaybeden bir ülke, nasıl batılılaşabilir? İşte bu yüzden Cemil Meriç, arafta kalmayı tercih eder ve "Zaten araf, ayaklarını yere basamayanların yurdu değil midir?" demektedir.
Batı kültürünün sömürgesi olmaktan, ancak düşünce özgürlüğüyle kurtulabilirdi. Çünkü Türkiye, kendisini mazisine bağlayan limandan demir almış bir ülkeydi. Türkiye'yi, bir daha geri dönmemek üzere yola çıkmış bir gemiye benzetiyor ve şöyle diyordu: "Ne batıyı tanıyoruz ne de doğu'yu. En az tanıdığımız ise; kendimiz. Müslümanlılığından, doğululuğundan, Türklüğünden utanan, tarihinden utanan, dilinden utanan şuursuz bir yığın haline geldik. Bütün Kur'anları yaksak, bütün camileri yıksak, yine de batılının gözünde; haçlı seferlerinin yalın kılınç tekbir getiren askerleriyiz." Demektedir Cemil Meriç.
Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki; bizim batının popüler kültürüne, ihtiyacımız yok, bizim kültür ve medeniyetimiz bize yeter. Popüler kültür geçici olduğu için geleceğe bir şey bırakmaz, ancak bizim medeniyetimiz geçmişten geleceğe bu kültür ve medeniyetini yaşatmayı başarmıştır. İnsanımızın günümüzdeki bu kimlik bunalımından kurtarmak için, sihirli şu üç kelimeyi ahlak, medeniyet ve kültürümüzü Milli Eğitim politikamızla perçinlediğimizde toplum olarak biz bu kimlik bunalımından kurtuluruz.