Başlığa baktığınız zaman “öküz” adını ve Mehmet Şimşek’i bir arada görmek bir önyargı oluşturmasın. Yazının içeriği tamamen farklı ve kimseye hakaret etmiyoruz. Zira tarihimizde önemli bir yeri olan 17. yüzyıl Osmanlı’sının paşalarından Mehmet Paşa, güçlü, kuvvetli yapısı ve iri yarı görünümüyle tanınır. Sefer sırasında yük çekerken ölen bir öküzün yerine kendisinin geçmesiyle “Öküz Mehmet Paşa” adını almıştır. Hatta bilenler bilir, Niğde Ulukışla’da Öküz Mehmet Paşa Külliyesi de vardır. Günümüzün bakanlarında da Öküz Mehmet Paşa’nın yeteneklerini görmek en büyük arzumuz.
Gelelim yazımızın konusuna:
İçinden geçtiğimiz tarihsel süreç, bölgemizde olası bir savaşın belirtilerini taşıyor. Savaş dediğimizde, ister fiziki olsun ister olmasın, her alanda bir cephe oluşturmayı gerektirir. Ve bu cephenin ardını sağlamlaştırmak mecburiyettir. Askerî ve siyasî cephesiyle birlikte ekonomi cephesi de bunun bir parçasıdır. Sıcak savaşın öngörüldüğü dönemlerde, tüm kaynakların akış yönünün devlet hazinesine doğru yönelmesini sağlayacak ekonomik adımların atılması doğaldır. Zira bu dönem, uluslararası ekonomik operasyonlarla mücadele etmenin dışında, maddi kaynak yaratacak tüm faaliyetlerin sıkılaştırılmasını gerektirir. Vergi ve türevlerini toplamak en kestirme ve en bilinen kaynak toplama yoludur.
Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Düyûn-ı Umûmiye kurulmuş ve devletin kaynak toplama yolu maalesef başta İngilizler olmak üzere yabancıların kontrolüne geçmişti. Ancak Birinci Dünya Savaşı öncesinde bu kurumun faaliyetleri askıya alınmış ve tüm kaynaklar hazineye akmaya başlamıştı.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Meclis yetkilerini toplayarak çıkardığı Tekalif-i Milliye (Milli Yükümlülükler) Kanunu’nun 5. maddesi: “Her hanenin bir çift öküzü varsa, bunlardan bir tanesi ordunun emrine verilecektir” diyordu. Millet seferber olmuş ve savaşın kaynakları bu şekilde yaratılmıştı.
Peki, Mustafa Kemal Atatürk halkın iki öküzünden birini istemeyi ve toplamayı nasıl başardı? İnsanların mal varlıklarını bir tek emirle nasıl toplayabildi? Nasıl ikna edebildi?
Tabii ki iç cepheyi birleştirerek başardı. Savaşın gidişatını iç cephe belirler. İç cephe dediğimiz şey halkın kendisidir. Tüm sosyoekonomik katmanlarıyla, tüm farklılıkları ve aynılıklarıyla ortak bir amaç etrafında, milletin varlığını armağan edeceği bir bilinci ve güveni sağlayarak başardı.
Toplumsal güveni sağladığınız ve bilinci oluşturduğunuz zaman millet bütün kaynaklarını seferber eder. Zorunlulukları tüm şeffaflığıyla ortaya koyduğunuz ve bir gelecek inşa etmeye ikna ettiğiniz zaman bu seferberliği sağlayabilirsiniz. Cezalarla baskı unsurlarını derinleştirerek değil.
Peki, iç cephe nasıl birleştirilmez sorusunun cevabını ise maalesef bugünlerde yaşıyoruz.
Son dönemde gönderilen e-defter yükleme cezaları, 1 Ekim itibarıyla e-fatura ve defter beyan bildirimleri gibi eklenen ceza türleri, bu cezaların miktarları… Bunların tamamı “nasıl birleştirilmez” sorusunun cevabını veriyor.
Evet, önümüzde bölgesel bir savaş var. Bu savaşın mali kaynaklarını oluşturmak şarttır. Ancak bu görevi ifa ederken birleştirmeniz gereken iç cepheyi cezalara boğarsanız, herkesi birbirinin ihbarcısı haline getirirseniz ve stresi büyütürseniz, birleştirmeyi bir kenara bırakın; iç cepheyi dağıtacak algı operasyonlarına mağlup olursunuz.
Yönetilemeyen enflasyon, döviz baskısı, üretimin darlığı, konkordato ilanlarının artması, piyasada oluşan güvensizlik, kapanışlar, iflaslar ve artan işsizlikle birlikte vergi türlerinin fazlalığı; cezaların işlenen fiillere göre ağır olması; denetimlerdeki tutarsızlıklar… Bunların tamamı kaynakların artmasını önleyeceği gibi toplumsal güveni ve bilinci zayıflatacaktır.
İki öküzden birini verme bilincini bu halktan alırsanız, arkanıza baktığınızda kimseyi göremezsiniz. Cumhurbaşkanımızın Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın başına getirdiği Sayın Mehmet Şimşek’in izlediği yol kısa vadede kısıtlı bir kaynak bulabilir. Ancak devamında, vergi toplayacağı, cezalar göndereceği bir mükellef bulamayışına sebep olacaktır. Yüklediği sorumluluklarla vergi toplamanın en önemli unsuru olan mali müşavirlerin ofislerine kilit vurmasına neden olacaktır.
KURGAN (Kuruluş Gözetimli Analiz) sistemi için “devrim” tanımlaması yapılıyor. Halkın bilincinde yükselmeyen, desteğini almayan ve hatta halkın bihaber olduğu bir devrim olmaz. KURGAN, mali devrim mi olacak yoksa mali darbe mi olacak; onu önümüzdeki süreç bize gösterecektir. Sahte belge ve kayıt dışı ile mücadele önemlidir. Ancak kayıt dışı ve sahte belgenin sebeplerini ve koşullarını da ortadan kaldırmayı hedeflerse başarıya ulaşır ve devrim niteliğini alır.
Mali devrim, kaynak toplama, bütçeyi sağlamlaştırma, vergi bilinci gibi süreçler milletle birlikte yürütülürse başarıya ulaşır. Ancak ceza yağmurlarıyla, iki öküzden birini verecek bir millet bulamazsınız. Öküz Mehmet Paşa gibi yükün altına bu milletle beraber girmezseniz, çamura saplanan ekonomik yükün altında kalırsınız. Zira Öküz Mehmet Paşa gibi bir cüsseniz de yok.