Geriye dönüp baktığımda 62 yıllık ömre ne çok şey sığdırmış. Hafızamda kalıcı iz bırakan dostlarımın yanısıra, hiç anımsamak istemediğim sözde dost gibi görünenlerin kötü hatıraları da iz bıraktı hafızamda.
Nedendir bilinmez bundan yıllar sonrasına dönüp baktığımda, nerde bariz hata yaptım da böylesine hayal kırıklıklarına maruz kaldım sözde dostlar tarafından. Mümindik, birbirimizden emin olmalıydık, birbirimizin varsa hataları mümince düzeltmeye çalışmalıydık. Lakin bu böyle olmadı, kendimizi koruma adına dostlarımızın harcanmalarına sessiz ve bigane kaldık. Bizi ısırmayan yılan bin yaşasın anlayışına dört elle sarılır olduk olmasına da saadet bulabildik mi?
Beyhude bir çaba. Hepimiz içimizde büyüttük yalnızlığı ve bu yalnızlık girdabında boğulur hale geldik. Elimizdekilerle yetinemez olduk, daha fazlasını istedik, istedikçe sonu gelmeyen arzularımızın esiri haline geldik. Öylesine ki kendimizden bile kaçar olduk. Zira yanlış adreslerde huzuru arar olduk. Oysa ki Alemlerin Rabbi olan Allah, bizi bizden çok daha iyi biliyordu ve huzurun, esenliğin adresini çok net olarak bize gösteriyordu. Bir araya geliyoruz lakin kalplerimiz arasında kapanamayacak kadar mesafeler vardı. Aşılmaz suni dağlar oluşturduk aramızda. İşin ilginç yanı bunu hepimiz fark edebiliyorduk ama Allah'tan çok başkalarının korkusu yüzünden mümince bir tutum ortaya koyamıyorduk.
Tufandan kurtulmak için gemi yapacak muvahhit Nuhlara gereksinimimiz vardı. Herkes gemiye binmek istiyordu lakin tevhit gemisini yapmaya gelince mazeretler havada uçuşuyordu. Heyhat ki bir fındık kabuğunun içini dolduramayacak mazeretlerimiz bizi kaçınılmaz sondan kurtarmaya kafi gelmeyecekti. El hasıl hikaye uzun mu uzun. İyisi mi biz burda nokta koyarak nihayete erdirelim.