Okuduğu kitaplardan edindiği bilgilerden hareketle, zihninin arka planında cevaplarını aradığı soruların sorunlara dönüşmesi sonucunda, ruhunda oluşan tedirginliği dindirecek manevi huzuru bulamayışının tetiklediği krizle nasıl baş edeceğini bir türlü kestiremiyordu.
Bu ruhi ve zihni keşmekeşlik, O’nu peşinde koştuğu hakikat arayışından vazgeçmemesini de zımnen telkin ediyordu.
Yaşamına anlam katacak ve mutlu olmasını sağlayacak her ne ise, O’nu biteviye araştırmaya, daha çok okumalara, farklı mecralarda arayışa sürüklüyordu.
Kitaplardaki okumalarından edindiği bilgiler, onun cevaplarını aradığı sorulara kifayet etmiyordu.
Kendi iç dünyasında kopan huzursuzluk, önü alınamaz girdaplara dönüşüyor ve yaşamın değişik parametrelerinde ona ışık tutacak bir yol sunuyordu.
Sohbet ortamlarında onu dinleyen onlarca kişi, kendisindeki olağanüstü bilgilenme kaynaklarından takdirle bahsetmelerine karşılık, o kendini hep yalnız hissediyor ve sahip olduğu bilginin, peşinde olduğu hakikati bulmada pek de yararlı olmadığını fark ediyordu.
Yaşadığı çağın tüm çılgınca buluşlarına rağmen, insanlığın yaşadığı ruhsal ve zihinsel krizleri anlamlandırmada zorlanıyordu.
Bir tarafa şatafat, lüks ve konforlu yaşamın nirvanasını yaşayan küçük bir azgın azınlık, öte tarafta milyarların yaşadığı açlık ve sefalet; adaletin, hukukun kişilerin konumlarıyla açıklandığı bu dünya düzenine/ düzensizliğine ruhunun derinliklerinde bir isyana dönüşüyordu.
Lakin bu olup bitenlere tek başına kalsa da itirazını yüksek sesle dile getirmekten de geri durmuyordu.
O’nu asıl yaralayan ve tarifi imkânsız kılan şey, inanılan değerlerin hayata yansıyışın olmayışının yanı sıra, o değerlere inandığını iddia edenlerin vurdumduymazlığı kahrediyordu.
Ne oldu bu topluma? Bu duyarsızlık ne ara bu kadar ruhları esir alıyordu?!
Bu delikanlı, hayata küsmedi, hayata anlam verecek değerlerle sonunda buluştu.
Ve kitleleri uyuşturan gaflet uykusundan uyandıracak plan ve programlar tasarladı.
Umarız umduğunu bulacak bir sonucu elde eder.