Ülkede öyle bir durum yaşanıyor ki, kimse kimsenin doğrusuna kulak asmıyor; herkes kendi doğrusunun mutlak doğruyu içerdiğini büyük bir inançla ifade ediyor.
Eğer doğruyu söyleyen kişi kendi cenahında yer alan biri değilse zinhar dinlenilmemesi kategorisine alınıyor ve o şahsa cüzzamlı muamelesi yapılmasında herhangi bir beis görmüyorlar.
Hani evrensel peygamberin sözüne itaat edilecekti, ne demişti Efendimiz “Hikmet mü ‘minin yetik malıdır, nerede bulursa almaya hak sahibidir" der.
Nedir bu tahammülsüzlük?
Bizi birbirimizden uzaklaştıran ve kamplaştıran, hizipleştiren düşüncelerin, fikirlerin, akımların bizi özgürlüğe, mutluluğa, huzura götüreceğine neden hala inanıyoruz?
Özünde ayrıştırmayı barındıran fikri akımlardan bir hayır gelemeyeceğini neden hala ısrarla inanmıyoruz?
Tahammülsüzleşen toplumlarda sağlıklı bir fikri çıkış beklemek ne kadar akıllıcadır?
Ahlaki yozlaşmışlık toplumun hücrelerine nüfuz etmişse, artık vücut işgal edilmiş demektir.
Peki, çözüm ne?
Yeniden özümüze sefer yapmak, kirlerden ve yozlaşmışlık halinden tam bir tezkiye hareketi ile hareket etmek.
Bu bir kaçış değil yeni bir yolculuk ve sefer.