SON DAKİKA
Hava Durumu

Deprem gerçeği ve müteahhitler

Yazının Giriş Tarihi: 13.02.2023 12:43
Yazının Güncellenme Tarihi: 13.02.2023 12:43

Türkçemizin güzel bir deyimi var.
‘’Cambaza bak, cambaza” deyimi aslında yan kesicilerin uyguladıkları bir yöntemin adıdır.
Köy ya da kasaba meydanında millet aval aval bakınırken, biri “cambaza bak, cambaza” diye bağırır. Bütün başlar havaya kalkar. Herkes ip üzerinde yürüyen cambaza odaklanmışken, aşağıdaki yankesici cüzdanları götürür.
Son yıllarda “Cambaza bak, cambaza!” deyimi Türkiye gerçeği oldu!
En ciddi sorunlarla uğraşacak yerde cambazlara bakıyoruz!
Cambaza bakmaktan burnumuzun dibini görmez olduk!
Ülkemiz deprem kuşağında bulunan bir coğrafya üzerinde bulunmaktadır.
Yani depremle yaşamak zorundayız.
Deprem veya sel baskınları olup binalar yıkılıp, insanlar ölünce hep bir ağızdan medyanın çığırtkanlarına müteahhitlere sövdürülüp saydırılır.
Hedef saptırılır.
Suçu kendilerinden uzaklaştırmak için planlı bir linç kampanyası başlatırlar.
Sakın kimse yazının tamamını okumadan müteahhitleri savunduğumuzu zannederek hemen tepki göstermesin.
Elbette müteahhitlerin suçu var. Ama onlar suçun yalnızca bir parçası.
Onun için geliniz bir binanın yapım sürecini özet olarak inceleyelim ondan sonra kimi veya kimleri yargılayacaksak hep birlikte yargılayalım.
Örneğin (A) şehrinin filanca ilçesinde ev veya işyerine ihtiyaç doğdu.
O yörenin seçilmiş belediye başkanı ve belediye meclisi uygun bir arazi tespit eder. İmar Kanunu çerçevesinde hazırlanan 1000' lik ve/veya 5000' lik planları belediye meclislerinde görüşür ve kabul ederler. Gerekli kamulaştırmalar yapılır ve imara açılır.
Öncelikle şu hususun altını çizelim. İmara açılan arazilerin sahiplerine müthiş bir rant kapısı doğar. 100 liralık yerlerin değeri on kat, bazen yüz kat değerlenir.
Devlet bir lira şerefiye vergisi almaz. İşe yaramaz denilen toprak parçasından onlarca daire ve işyeri sahibi olanlar memleketin bedavadan zengin insanları ile dolar taşar.
Bir defa en büyük yolsuzluk buradan başlar.
Toprağı değerlenen yer sahipleri müteahhit ararlar.
Şunu da söyleyelim müteahhit olmak hiçte zor değil. Çevre ve Şehircilik Bakanlığına müracaat edip bir takım mali verileri tamamlayınca ister kasap, ister berber, ister kalfa, ister mühendis veya doktor olun, hiç fark etmez müteahhitlik belgesi alıp inşaat yapabilirsiniz.
Yani iş insanı olursunuz.
Arsa sahibi ile görüşülür, ya yeri satın alınır veya kat karşılığı sözleşme yaparak işe başlanır.
Önce ilgili belediyeye müracaat edilir, İmar durumu ve aplikasyon belgeleri alınır, bir mühendislik firmasına başvurulur.
İmar durumu belgesinde kaç kat bina yapabileceği belediye veya bakanlık tarafından önceden zaten önceden belirlenmiştir.
Yani müteahhit kafasına göre istediği kadar kat yapamaz.
Bu belgelere göre proje yapmak mimar ve mühendislerin işidir.
Harita mühendisleri yer tespitini, Jeoloji veya jeofizik mühendisleri sondaj cihazları ile zemin etüdünü yaparlar.
Bu arazi üzerinde bina yapılıp yapılamayacağına, yapılabilecek ise fore kazık ihtiyacı olup olmadığına jeologlar karar verirler.
Bu veriler ışığında demir donatısı ve betonarme sınıfı inşaat mühendislerinin statik hesaplamaları sonucu tespit edilir.
Hazırlanan projeler ilgili belediye İmar müdürlüklerine teslim edilir.
İmar müdürlüğü teknik personeli projeleri ve statik hesaplamaları kontrol eder, eksiklik ve mevzuata aykırılık var ise yeniden yapılmasını ister, tamamlatır ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından kur'a usulü ile belirlenen yapı denetim firmasının yüzde 10'luk hizmet bedeli mal sahibi tarafından Mal Müdürlüğü hesaplarına yatırılır, Belediye tarafından Yapı (inşaat) Ruhsatı düzenlenir ve işe başlaması için müteahhide yol verilir.
Resmi binalarda ise bu süreç kurumun resmi memuru olan mühendislerinden oluşan kontrol teşkilatı tarafından denetlenir.
Eğer vatandaş kaçak bina yapmışsa zaten hükümetler oy almak için İmar barışı adı altında af çıkarır. Diyelim bina hepten kaçak veya üç kata göre ruhsat aldığı halde altı kat yapmış, yani üç katı kaçak.
Müteahhit aracılığı ile yapılmış binada sorun oldu mu, müteahitin yakasına yapışılıyor.
Yapımcısı belli olmayan yapılara kimse bir şey diyemiyor.
Müteahhidi belli olan yapılarda ise belediyeler ve en başta da asıl sorumlu olan mühendislere de bir şey sorulmuyor.
Ortaya çıkan vahim durumun üstünü kapatmak için özellikle siyasiler hedef saptırıyorlar.
Arka planda ayarlanan tetikçiler aracılığı ile müteahhitleri hedef aldırtıyorlar.
Halbuki yıkılan binalarda sorgulamaya şuradan başlanılması gerekir.
Gel kardeşim, bu işin teknik sorumlusu sensin, zemin etüdü sağlıklı mı, proje donatısı yeterli mi, belediye teknik personeli projeyi olması gerektiği gibi onaylayarak mı ruhsat vermiş, müteahhitten aldığı para karşılığı projeyi uygulattıran yapı denetimin mühendisleri demir donatısını, beton kalitesini ve laboratuvar testlerini usulüne uygun yaptırmış mı diye sormak gerekir.
Kaldı ki, belediye ve yapı denetim mühendislerinin imzası olmadan yapı kullanma izni dahi verilememektedir.
Şimdi gelin elimizi vicdanımıza koyalım ve ona göre yargılayalım.
Çocuk bir ana ve bir babanın rızası ile olur.
Çocuğun her türlü bakımından hem ana hem baba sorumludur.
Herkes anayı sorguluyor ama babaya kimse yaklaşamıyor.
Niye?
Sorun var ise her ikisinin de yakasına, en çok ta babanın yakasına yapışılması gerekmez mi?
Ama babaya kimse bir şey soramıyor.
Bir takım medya çığırtkanları ayarlanıyor, bilmeden anlamadan müteahhitlere verip veriştiriyorlar.
İyi hoş da, çemberin diğer halkalarını niye sorgulamıyorsunuz?
Başta siyasiler ve teknik personelden başlayarak herkes sorgulanmalıdır.
Bu iş şuna da benziyor; yanlış ameliyatı yapan doktoru bırakıp, suçu hemşirenin üzerine atmak gibi. Marmara depreminde Veli Göçer diye bir kurban bulunur, iş soğutmaya bırakılır, üstü örtülür ve kaldığımız noktadan devam eder, döner ölülerimize ağlar, maddi sıkıntılar içerisinde kıvranır dururuz.
Allah bize akıl ve feraset nasip etsin.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    Yükleniyor..
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.